Osmanlı’da Kürdistan Madalyası
Ayaklanmaları bastıran Osman Paşa,İşte bu başarı üzerine, Osmanlı yönetimi, ayaklanmalarının bastırılmasında yararlılık gösterenlere dağıtılmak üzere 29 mm çapında, bir yüzünde padişahın tuğrası, diğer yüzünde kabartmalı bir dağ dizisi ve bu dağ dizisinin üzerinde “Kürdistan”, altında “Sene 1263 (1847)” yazan, altın ve gümüşten 4 çeşit madalya hazırlatır. Bu madalyalardan 1. türü, Ferik ve Liva paşalara, defterdara, Musul, Harput, Sivas ve Erzurum valilerine; 3. türü, Miralar ve Mülazım rütbesinde olanlara; gümüş olan 4. türü ise, Çavuş ve bölük eminlerine verilir.
Kürdistanı İnkar Etmek Osmanlıyı İnkar Etmek Demektir
1847’de, sadrazamından bölük eminlerine kadar tüm Osmanlı yöneticileri, göğüslerinde, üzerinde Kürdistan yazan bir madalya ile dolaşıyorlardı. Osmanlı, bir ulus-devlet değil, bir hanedanlık Fatih şişman escort imparatorluğu idi. Bu nedenle hiç kimsenin etnik kimliğini ve hatta dinini kendine sorun etmemiş, egemenlik altına aldığı halkların kimliklerini ve ülkelerini inkar
etmeye kalkışmamıştır.
Dolayısıyla birileri çıkıp da “Türk milliyetçiliği” adına Osmanlı tarihind Etiler zayıf escort Kürdistan diye bir yerden söz edilmediğini vb. söylemeye kalkışırsa, o kişilerin sadece tarihçiliğinden değil, akıllarından da şüphe etmek gerekir.
Padişah II.Abülhamit zamanında Osmanlı Devleti’nin Ortadoğuda’ki topraklarını Eskişehir sarışın escort gösteren haritada (1893) Haritanın ortasında کردستان (Kürdistan) bulunmaktadır.Bilgi: yukardaki harita istanbul Eminönü Ptt Müzesinde Haritalar odasında bulunmaktaktadır
Hal bu ki Osmanlı devletinde Kürdistan deniliyordu, çünki Osmanlı devletinin cogrâfi isimlerle bir derdi yokdu.
Sıkıntı 20. yüzyılın başındaki aşırı milliyetçilik ve Türklüğün yanlış tanımlanması. (Gerçi Türk ismi bile politik olarak uydurulmuş (muhtemelen türemekten geliyor). Mesela 600 lerden itibaren Orta Asya’dan ve Doğu Avrupa’dan gelen herkes Türk olarak nitelendirilmiş, öyle olmasa da, Osmanlıyla birlikteyse Müslümanlaşmış Anadolu ve Balkan yerlilerine Türk denilmiştir. 19. yüzyılın sonlarında bazı Osmanlı aydınları Avrupa’da ki romantisizmden etkilenip kendilerini Orta Asya’dan gelen saf bir ırk olarak nitelendirilmiş, bu algı cumhuriyetin erken dönemlerine kadar yok sayılmış hatta tarih öncesinden beri Türklerin Anadolu da yaşadığı öne sürülmüştür. Ve Kürt varlığı yok sayılmıştır. Nitekim konuşulan dilin kökenine göre yapılan ırk sınıflandırılmasının yanlış olduğunu genetik çalışmalarla bilim kanıtlamış. Anadolu’ya yerleşen Türklerin modern Türk toplumundaki genetik etkisi sadece %25-30 ile sınırlı kalmıştır. Ki Orta Asya’daki Türklerin bile genel kanının aksine saf olmadığı, nitekim o coğrafyada yaşayan Doğu İrani veya Turani (Orta Asyalı İrani kavimler) ile diğer bir Hint-Avrupa halkı olan Toharyalılarla karıştıkları ve hatta Hunların bile Europid-Mongoloid karışımı olduğu tahmin edilmektedir. Bu melezleşmenin etkisini Türkçede en basitiyle baba, ata ve Bey kelimelerinde görmekteyiz. Modern Türkler gibi toplumlara örnek olarak Fransızları ve Bulgarları verebiliriz. Mesela Bulgarlar isimlerini bir Türk konfederasyonundan almış, bir çeşit Güney Slav dilini kullanan, genetik olarak incelendiğinde ise Trakyanın yerli halkına benzeyen bir millettir. Bana göre bu sorunun ”Türklüğün” sadece dar Orta Asyacı perspektifinden incelenmeli ve köklerini Anadolu’da aramalıdır. Ki Kürtler de Türklerden çok da farklı değildir. Burada çözüm zatımca Anadoluculuk fikrinin öne çıkarılması ve dilin bir ırk nişanesi değil iletişim aracı olduğu vurgulanmalıdır. Ve modern Türklük doğru bir şekilde tanımlanmalıdır.