Okunması gereken bir yazı.. Empati bilgi dolu bir yazı
” Kürt’ Fobisi ” Yıllarca Neleri Erteletti ?
Tarih boyuncu birlikte omuz omuza zaferler kazanılan Kürtler, maalesef Türklerce hiçbir şekilde ne soydaş ne yoldaş olarak kabul edilemediler.
Türk tarihçiler tarafından da kabul edildiği üzere Anadoluda Kürtlerin, Türkler’den önce bu topraklar da yaşadığı gerçeğini, görmezden gelmesinin gerçek sebebi de, aslında Türk devlet geleneğinde ki ‘Kürt Fobisi’dir.
Bu nedenle Azeriyi, Türkmeni, Boşnak’ı gönül rahatlığıyla ‘ Soydaş’ olarak kabul edebilen Türkler, tarihin hiçbir zamanında Kürdü ‘Soydaş’ olarak kabul edememiş ve hep ‘Evin yaramaz Çocuğu’ gibi bir bakıma aşağılayıcı, bir bakıma da şirin sayılabilecek tuhaf bir akrabalıkla tarif etmiştir Kürtlerle olan bağlarını.
Devlet baba Tarih boyunca Kürdü hem okşamış hem de, aba altından sopa göstermiştir.
Devlet baba canı istediğinde, –Omuz omuza bu Vatanı birlikte kurtardığımız Kürt Kardeşim- derken, ufacık bir Kürt mızmızlanmasını gördüğü anda da o malum Kürt Fobisi’nin dışa vurumu olarak;
–Vatan haini, terörist, cahil hatta kıro – olarak nitelendirmiştir Kürdü.
Devlet baba “Türki Cumhuriyetleri” diye tabir edilen ve ( Türk kelimesi dışında) hiçbir ortak noktası olmayan Halkları bağrına basarken, kendi vatandaşı olarak kader birliği ettiği, Bu toprakların ilk sahibi ve Türklerin Anadolu da Vatan edinebilmesinin baş mimarı olan Kürt Halkı veya Kürt beyliklerini hep tehlike, hep asi ve üvey evlat olarak görmeye devam etmiştir.
Geriye dönüp bu argümanları destekleyen birçok şeyi bu köşemde yazabilirim,1980 ihtilali ve sonrasında özellikle Kürt ve Alevilere yapılan insanlık dışı katliam ve asimilasyonları vs. ama buna gerek yok, ben sadece son birkaç yılın özetini çıkarmaya çalışacağım kendi çapımda.
Eğer illa birilerini soydaş veya yoldaş diye tarif etmemiz gerekiyorsa, Azeri veya Boşnaklar’dan önce Kürtlerdir bu tarife uyacak yoldaşımız.
Eğer birilerine bulunduğu topraklar da hakimiyet kurması için lojistik ve bilumum destek verilmesi söz konusu ise, ilk destek verilmesi gerekenler Kürtlerdir.
Eğer Ülkemize herhangi bir dış Ülke saldırısı olursa, bu vatanı bizlerle ilk savunacak olanlar yine Kürtler’dir.
( buna en bariz 1974 kıbrıs barış harekatı örnek verilebilir..O dönem kaç azeri, boşnak veya türkmen bizlerle omuz omuza savaşmıştı,? soydaşlık lafla olmaz usta! )
Devlet baba artık Kürtlerin Türklerle birlikte, bu toprakların asli sahipleri olduğu gerçeğini kabullenebilmeli, hazmetmeli ve ona göre bir politika belirlemelidir.
Kürtler “Bu evin Yaramaz çocukları” değil, tıpkı Türkler gibi toprakların asli ve değişmez sahipleridir!
Hatırlarsanız, bir süre önce Türkiye Ermenistan’la bir yumuşama politikası belirledi ve dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL Ermenistan’a gitti ve sıcak bir komşuluk rüzgarları esmeye başlamıştı.
Ve buna ilk büyük tepki soydaş dediğimiz Azerbaycan’dan hemen geldi, Azerbaycan aynı gün şunları yaptı;
1- Ülkenin birçok Bölgesindeki Türk Bayrakları gönderden indirildi ve Azerbaycanın birkaç yerinde Türk Bayrakları yakıldı,
2- Azerbaycan Hükümeti Türkiye’ye Doğal gaz akışını bazı bahanelerle hemen durdurdu, zam talebinde bulundu ve aynı gün Rusya lideri Putin’le bir araya gelinerek, Türkiyenin hep karşı olduğu bazı anlaşmaları imzaladı misilleme olarak.
Yani ufak bir menfaat çatışmasında Soydaş denilen Azeriler bizi hemen,deyim yerinde ise sattı ve biz sırf Azeriler küsmesin, tehditle gaz akışını durdurmasın, Bayrağımızı yakmaya devam etmesin diye, Ermenistanla oluşabilecek barış iklimini elimizin tersiyle ittik.
Bunları size Azerileri kötülemek gayesi ile hatırlatmadım, geleceğim nokta şu,Dış kapının mandalına Soydaş diyerek, yıllarca silah, lojistik ve birçok alanda sınırsız destek verip, öte yandan vatanın asli ortakları olan Kürtlere terörist, asi, potansiyel suçlu muamelesi yaparsan Devlet olarak,Kürt halkı da senin samimiyetini sorgulamaya, Adaletini ve Demokrasini yetersiz görmeye başlar.
Senin kendini üstün Irk olarak görüp, onu aşağılamana, hor görmene, öldürmene, onurunu incitmene artık müsaade etmez!
Bu nedenle tarih boyunca irili ufaklı, birçok Kürt isyanı baş göstermiştir, PKK’de bu aşağılayan, işkence eden, asimilasyon yapan devlet geleneğine isyanın da, tezahürü olarak ortaya çıkmıştır bir bakıma.
35 Yıldır da bu örgüt her gün çoğalarak büyümüş ve büyüdükçe de kendisine inanan, destekleyen insan sayısı,yüz binlerden milyonlara çıkmıştır.
Daha önce bu Örgütü Terörist olarak algılayıp kabul eden Kürt ve hatta Türkler bile, Devletin faili meçhul cinayet ve kendi elemanlarına yaptırdığı katliamları öğrenip, gerçekleri gördükçe, git gide PKK hakkındaki yargıları da örgüt lehine değişmeye başladı.
Derken, 2002 de söylemleri ile her kesimden büyük destek alarak, 14 yıllık bir iktidarın ateşleyicisi olacak Tayyip Erdoğan ve kurmayları başa geçince, bu kardeş kavgası bitecek ve demokratik değişim kapıları ardına kadar açılacak umudu yeşerdi tüm ülkede.
İlk 5 yılında hakikaten hiçbir hükümet ve Liderin yapmaya hatta, söylemeye bile cesaret edemediği değişim ve demokratik adımları attıran kişi oldu Tayyip bey ve AKP hükümeti.
Ancak icraatları ve demokratik adımları ile giderek büyük kitlelerce desteklenen Tayyip bey ve AKP hükümeti, biraz da Milliyetçi tabanın oylarını kaybederim endişesine kapılarak ” Çözüm Süreci” denilen demokratikleşme hareketini, giderek ağırdan alıp, sulandırdı.
Başta MİT ve TSK olmak üzere bütün devlet kurumlarını bir siyasi partinin arka bahçesine dönüştürenAKP güçlendikçe, Barış sürecini görmezden gelip, zaman zaman ” Roboski katliamı ve 7-8 ekim kanlı eylemleri” gibi, bazı derin ve Kürtlerde acı iz bırakacak faili meçhul ölümlerin de tetikçisi olarak algılandı, algılanıyor da.
Yine 100 yıldır geçmeyen veya bitemeyen ” Kürt Fobisi” hortlatılmıştı, üstelikte ülke barış ve kardeşliğe bu kadar yaklaşmışken. Barış avucumuzdayken birileri yine çark etmişti, ama bu kez çark eden kesinlikle Kürt halkı veya ÖCALAN ya da, PKK değildi, yine o Ezen, Hor gören, Döven ve Öldüren “DEVLET BABAMIZ” dı..!!
Bir yandan PKK ve Öcalan ile barış görüşmeleri sürdürülürken, diğer yandan da Cizre ve Silopi gibi yerlerde de bazen her gün bir veya, birkaç Kürt Çocuğu öldürülüyor ve nedense bu cinayetlerde tetiğe basılan silahların, Devletin bilançosuna kayıtlı silahlar olduğu ortaya çıkmasına rağmen, tetiği çeken Katillerin izine hala rastlayamadı Devlet Baba!?!
Ve yakın zaman da genel seçimler sebebiyle, Kürt Hareketi ve bileşenleri HDP çatısı altında güç birliği yaptı, Devlet Baba’dan tek kuruşluk destek alamadan, Seçim çalışmaları sırasında da, birçok saldırı ve bombalamaya maruz kalmasına rağmen, AKP ve Tayyip Erdoğan’ın tüm hakaret, iftira ve kumpaslarına eğilmeden, Ağrı diyadin provokasyonu gibi ağır bedellere inat, 7 haziran genel seçimlerinin en büyük kahramanı olmayı başarmıştı HDP .
HDP %10 barajını aşarak aslında sadece Kürtleri değil bütün Türkiye yi, büyük bir uçurumun eşiğinden kurtarırken, Ermeni’sinden, Yezidi’sine kadar birçok inanç ve ırka mensup insanların, ilk kez TBMM’de temsil edilebilmesini üstlenmiş bir parti olarak ta, siyasi tarihimize damga vurmuş oldu.
İlk defa Türkler bile, bir Kürt Partisinin barajı aşmasına sevindi, kafalarında hala bitmemiş olan “Kürt Fobilerine” rağmen!
Bütün bu gelişmeler olurken perdenin arkasında ise birkaç yıldır oynanan kanlı bir oyunun, bazı pislikleri dışarıya sıçramaya başladı.
IŞİD denilen kan vampiri ile AKP arasında önceden planlanmış şeyler olduğuna dair kuşkular giderek, somut verilere dönüşmeye başladı.
PYD tarafından esir alınan IŞİDli’lerin itirafları ve üzerlerinden çıkan Türk pasaportlarının yanı sıra, en son 2 hafta önce İzmir de yakalanan 3 İŞİD elemanının AKP İzmir teşkilatı üyesi olduğu gerçekleri ortaya çıkınca, Tayyip bey ve emrindekilerin IŞİD’i sırf PKK ve Kürtleri öldürtmek için desteklediği fikrine kapılmamız, gayet normal sayılmalı.
Çünkü özellikle de IŞİD güçlendikçe Tayyip bey ve Hükümeti ısrarla, “PKK hemen silah bıraksın” gibi söylemleri giderek yaygın ve yüksek sesle dillendirir olmuştu.
Peki ama PKK zaten 2 yıldır Türkiye de silahlı veya ölümlü bir eyleme girişmemişken bu “PKK derhal silah bırakmalı” işgüzarlığının temelinde yatan neydi?
Bence PKK silah bıraksaydı bir yandan IŞİD , diğer yandan da TSK , hem PKK gerillalarını hem de bölgedeki diğer masum halkları kısa sürede ve istediği gibi katledecekti.
Tabi bu arada Erdoğan ve AKP , Ülkedeki Milliyetçi oyları garantiye alırken, Kürt halkına da ‘ biz barış için her şeyi yaptık ama, PKK’lıları IŞİD katletti’ gibi samimiyetsiz açıklamalarla, bu defteri de, kapatacaklardı bence.
Belki de bi süre sonra sırf Kürtlerin gözünü boyamak için Öcalanı şartlı salıvererek, bir taşla 4 kuş vuracaklardı.
Bu tespitlerimin hepsi acabalardan yola çıkarak, Erdoğan ve AKP’nin genel karakterini de tahlil ettikten sonra, IŞİD’e olan sempatilerini de göz ardı etmeden, taşları tek tek yerine oturttukça vardığım sonuçlardır.
Ve iddia ediyorum!!
Eğer HDP barajı aşmamış olsaydı bugün Türkiye, çok ağır bedellerin ödeneceği, kirli oyunların maşası olarak kullandırılacaktı, birilerinin şahsi hırs ve koltuk egosu nedeniyle..
Mecliste HDP olmasaydı, yeni hükümeti kurmak veya koalisyon oluşturmak için, hiçbir engel yoktu sistemin bu bozuk partilerinin çarkında.
Henüz seçim sonuçları ve HDP gerçeği, tam olarak hazmedilemediği içindir MHP ve AKP kurmaylarının giderek artan tonla, ” Erken seçime gidelim” çığırtkanlığının altındaki gerçekler.
İlerleyen günlerde Özellikle Türkiye-IŞİD ve MİT bağlamında yeni sürprizler bekliyorum nedense.
Bu köşe yazımı bir empati denemesiyle bitirmek istiyorum izninizle;
Hepimiz gözlerimizi kapatalım ve bir an için Kürtleri anlamaya çalışalım;
1. Örneğin Türkiye ismini Kürtler, ‘Kürdistan’ olarak değiştirmiş olsun, farz edelim,
2. Ay yıldızlı Bayrağımız yerine de ta Anadolu selçuklu döneminden beri inandıkları bayrakları ( kesk’u sor’u zer) göndere dikmiş olsunlar, farz edelim,
3. Ve dağa, taşa her yere, ” NE MUTLU KÜRDÜM DİYENE ” diye gözümüze sokarcasına, yazmış olsunlar farz edelim,
4. Ve bize ‘resmi dilimiz Kürtçe’dir’ deyip, bizim ana dillerimizi adam yerine koymasınlar, farz edelim,
Bence farz bile ederken çoğunuz empati denememizin daha 1.maddesinde pes ettiniz, farz edemediniz yani !
Ben Kürt veya Türk ayrımı derdinde değilim ama, ortada yıllardır çözülmesi gereken ve bir türlü çözülmeyen bir problemin varlığını da görmezden gelemem.
” Mezarımıza, sadece Haysiyetimizi götüreceğiz,
geri kalan her şeyimizi dünya da bırakıp, usul usul öleceğiz..!”