Botan Kürt Beyliği ve Bedirhan Bey
Başarı azim ve ihanetle sonuçlanan bir Bedirhan hikayesi..
Botan Beyliği -Emirliği(1330-1885)
Botan,(eng:Bohtan) günümüzdeki Cizre‘nin eski ismidir.Dolayısıyla Botan beyliğine bazı kaynaklarda Cizre beyliğide denilmektedir.Botan beyliği 1330 yılında kurulmuştur.Çaldıran savaşından sonra Baban,Hakkari ,Soran beylikleri gibi Osmanlıya bağlanan bir beylik haline geldi.Botan Emirliğide denilmektedir.
Botan beyliği yaklaşık 4 asır varlığını sürdürmüştür ama Botan beyliği deyince kuşkusuz ilk akla Bedirhan gelmektedir.
Eski Cizre beylerinin soyundan olup, babası Mansur Han (paşa) dedesi Abdulaziz’de Diyarbakır’da valilik yapmıştır. Bedirhan Bey’in babasının adı Abdullah’tır. Aile sırası olarak Mustafa Han, Mansur Han, Emir Şeref Han, Emir Mehmet Han, Emir Şeref Han’a ulaşmaktadır.
Bedirhan, 1821 yılında henüz 19 yaşındayken Botan Beyliğinin başına geçmiş ve kısa zamanda adından söz ettirmeyi başarmıştır.
Bedirhan‘ın başında olduğu Botan Beyliği Osmanlı zamanında modern bir devletleşme yolunda önemli mesafeler katetmiştir.
Botan Kürt Beyliği’nin lideri Bedirhan,beylikten ziyade modern bir devlet anlayışı içinde hareket etmiş tarihte adından sıklıkla söz etirmiştir.
Bedirhan Bey, 1821 yılında tahta çıktığı zaman beyliğinin ilk dokuz yılı, dağınık ve baş kaldırmış etraf aşiretleri düzene almak, birlik sağlamakla geçti. Şüphesiz en büyük yardımı, Şeyhülislamı Mella Abdulkuddusi (R.A.) ve askerlik işlerine bakan Tahir Ağa (Tahir Mamo), hazine ve içişlerine bakan Efendi Ağa ile suvari kumandanı Hamid Ağa yapmışlardır.
Bedirhan Bey, 1838 Yılında Osmanlı Devleti’nin en sadık mütesellimlerinden birisidir.1839 yılında Osmanlı saflarında Nizip Savaşında Mısır Valisi Kürt Mehmet Ali Paşa’nın ordusu karşısında Osmanlı ordusu ile birlikte yenilmiş ve binlerce askerini kaybetmiştir.Osmanlının yanında savaştığı Nizip savaşından sonra kaybettiği asker sayısı itibariyle Botan beyliğinin askeri gücü zayıflamıştır.
Bedirhan ile Osmanlı Anlaşmazlığı ve Olaylar
Bedirhan Bey’in hakimiyet dönemi kendisi açısından talihsiz bir döneme denk gelmiştir. Zira bu dönemde Osmanlı’nın başında sultan II. Mahmud vardır ve Sultan Mahmud, Sultan Selim döneminden beri yarı otonom durumundaki Kürt beyliklerine pek de sıcak bakmamaktadır. 1828 yılında II. Mahmud zamanında Kürt emirliklerine yönelik yürütülen siyasetin sonucunda sadece birkaç emirlik kalmıştı. Bu emirliklerin başlıcaları Baban, Soran ve Botan emirlikleriydi. Sultan Mahmud, Kürt liderlerini tanımadığını açıkça ortaya koymuş ve onların yerlerine Türk memurları tayin etmişti.
II. Mahmud‘un otoriter baskıcı yönetmi ile yıldızları barışmayan Botan Beyi Bedirhan ,1842 yılında Cizre başkent olmak üzere bağımsızlığını ilan etti.
Bedirhan Döneminde Yapılan Yenilikler
Osmanlı, Mısırlılarla uğraşırken, Kürt beyliklerine yönelik yapmak istediği düzenlemeleri bir süre askıya aldı. Bedirhan, bunu fırsat bildi ve diğer Kürt beylikleri, üzerinde hakimiyetini kurmak için harekete geçti. Bütün aşiret liderlerine adamlarını gönderdi. Eskiden düşmanı olan Hakkari emiri Nurullah Bey’le ilişkilerini düzeltti. Moks beyi Abdal Han’ı da kendi tarafına çekmeyi başardı. Birkaç yıl içinde Mardin ile İran arasındaki bütün bölgeyi denetimi altına aldı ve Kürt aşiret reislerinin çoğu emirin vassâlı oldu.
İttifaka giren taraflar kendi topraklarında yarı yıkılmış kaleleri ve istihkâmları yenilemeye, sahip bulundukları asker sayısını arttırmaya başladılar.
1840’a gelindiğinde, Bedirhan’ın egemenlik alanı içerisinde Viranşehir, Sincar, Siverek, Diyarbekir, Siirt, Urmiye, Sablah, Musul ve Revandız bulunmaktaydı. Bu yerler ismen Osmanlı Devleti’nin olmasına rağmen, gerçekte Bedirhan Bey’in egemenliğinde bulunuyordu. Bedirhan Bey bu kayıtsız tavrının bir gün büyük devletlerden tepki alacağını biliyordu. Bu nedenle elindeki orduyu güçlendirme yoluna gitti.
İlk önce Avrupa’dan uzman kişileri Kürdistan’a getirterek, Cizre’de biri barut, diğeri silah imalatı yapan iki atölye kurdurdu. Bunlarla da yetinmeyerek Avrupa‘ya Kürt gençlerini göndererek, savaş teknolojileri konusunda eğitim görmelerini sağladı.
Bedirhan Bey çok ihtiraslı ve idealist bir liderdi. Van Gölü’nde gemi yapım çalışmalarına başlaması bu özelliğini kanıtlamaya yeterlidir sanırım. Gemileri, Van Gölü’ nde taşımacılık ve nakliye için kullandı.
Bedirhan, ordusunu güçlendirmek için her yola başvurdu. Hakimiyeti altında bulunan yerlerde tesis ettiği adalet kulaktan kulağa yayılmıştı. Bu nedenle Botan’a Kürdistan’ın dört bir yanından göçler oluyordu. Bedirhan, bu göçleri bir tek şartla kabul ediyordu. O da, ”ata, tüfeğe, kılıca ve tabancaya sahip bulunmaktı.” Bu koşul ordunun hızla büyümesini sağlıyordu.”
Bedirhan Bey‘in kurmuş olduğu bir ”danışma meclisi” var, kararlarını alırken onlara danışmayı hiç bir zaman ihmal etmiyordu.
Danıştığı (Osmanlı gibi) ”Şeyhülisam‘ı” vardı. Şeyhülisam‘ dan dini onay almadan adım atmıyor.
Yabancı şarkiyatçılar, o dönemde Kürdistan‘ı gezdiklerinde asayişin çok iyi olduğunu aktarıyorlar. Bedirhan Bey, hakim olduğu bölgelerde müthiş bir güvenlik şağlamış ve batılı gezginler at üzerinde sorunsuz Kurdistan’ı gezmişler.
Bedirhan Bey için ”Kürdistan`da ikinci bir Osmanlı yarattı” ifadeler de o dönemde kullanılmıştır.Şeyhülisamı ile, asayişi ile, sanatı, edebiyatı, askeri gücü ile küçük bir Osmanlı yaratmıştı adeta.
Bedirhan Bey döneminde Kürtler ”sanat” ve ”modernite”nin bol olduğu bir rönesans dönemi de yaşamıştır.
Bedirhan Bey, hakimiyeti altında olan yerlerde sosyal dayanışmalara destek çıkmış, fonlar ayırırken, halkını mutlu kılıyor, aç susuz bırakmıyor, onlara iş imkanı yaratıyordu.
Bedirhan, emirliğine göç eden köylülere toprak veriyordu, bunun karşılığında, onlardan elde ettikleri ürünün üçte birini vergi olarak alıyordu.
Bedirhan, emirliğindeki yoksulları da gözetiyordu. Cizre’de aş evleri kurdurdu.
Bedirhan’ın egemen olduğu bölgelerde suç işleyenler sert biçimde cezalandırılıyor, hırsızlık yapanların eli kesiliyordu. Bu nedenle onun bölgesinde hırsızlık vakalarına hemen hemen hiç rastlanmıyordu.
Bedirhan ülkesini gezen Rus araştırmacı Ditil, izlenimlerini şöyle aktarıyor:
“Bu yörede gerçekleşen genel asayiş ve emniyet kural halinde gelişmiş ve Bedirhan Bey’i ülkesinde çocuk, elindeki altın ile korkmadan gezmeye başlamıştır. Diğer yörelerde yaşayanlar buralara göç ediyorlar ve insanlar buralardan ayrılmak istemiyorlar.”
Ditil’in izlenimleri de gösteriyor ki, Bedirhan’ın egemen olduğu topraklarda asayiş tam manasıyla sağlanmıştı.
Bedirhan, sadece Müslüman Kürtler’e değil, emirliğindeki Ermeni ve Asuriler’e de eşit davranıyordu. Emirliğin merkezi olan Cizre’de her dine mensup olanların özel ibadethaneleri mevcuttu.
Kaynakların hemen hemen hepsinin hemfikir olduğu konu, Bedirhan ülkesinde, zamanın büyük devletlerinin hiçbirinde olmadığı kadar adaletin, huzurun ve zenginliğin var olduğudur.
Tarihler 1842’i gösterdiğinde Bedirhan artık hiç olmadığı kadar güçlüydü. Kürdistan’daki bütün Kürt beylerini hakimiyeti altına sokmuş, onlarla “kutsal İttifak” adı altında bir anlaşma imzalamıştı. Kürt beyleri Bedirhan’a boyun eğmek zorundaydılar; çünkü hiç birisi Bedirhan gibi barut ve silah imal eden fabrikalar kuracak, Van Gölü’nde “deniz taşımacılığı”yapacak kadar güçlü değildi.
Bedirhan ailesi döneminde ”Kürdistan” adıyla ilk Kürt gazetesi çıkartıldı.
22 Nisan 1898 tarihinde Mikdad Midhad Bedirhan ve Abdurrahman Bedirhan kardeşler tarafından yayınlanan Kürdistan gazetesi (toplam 31 sayısı neşrolmuştur). Türkçe ve Kürtçe olan gazetenin yayınları arasında Ahmed-e Xani Hazretlerinin meşhur eseri Mem u Zin tefrikası da bulunmaktadır.
Nasturi İsyanı ve Bedirhan’ın Yaptığı Sefer
Sıcak bir yaz günü, Bedirhan Bey’in yazlık konağına iki adam gelir. Aceleyle Bey’in huzuruna çıkarlar. Sinirli ve üzgün oldukları her hallerinden belli olan bu kişiler, Bey’e gecikmeden maruzatlarını bildiriler:
‘Bizler seyyidiz.Yüce dinimize olan bağlılığımızdan hiç şüphemiz yoktur. Bu yüzden size geldik. Maruzatımız şudur ki; bu gün iki gencecik evladımızı katleden Nesturi gavurlarına hadlerini bildirmenizi ve herkese bir Seyyid’i öldürmenin cezasının ne denli büyük olduğunu göstermenizi istiyoruz. Bu katliama gerektiği şekilde karşılık vermediğiniz takdirde, öte dünyada dedem Hz. Muhammed’e sizi şikayet edeceğimizden şüpheniz olmasın.’
Bedirhan Bey bir süre düşündükten sonra şu yanıtı verdi: ‘Beni çok zor durumda bıraktığınızı bilmenizi isterim. Nesturilere hadlerini bildirirsem, bu benim beyliğimin sonu olur. Dolayısıyla dünyamdan olurum. Yok eğer sesiz kalırsam, bu sefer de ahiretimden olurum.’
Bir süre daha düşündü, ardından derin bir of çektikten sonra: ‘Ben ahiretimi tercih ederim. Hazırlanın sefere çıkıyoruz.’ dedi.”
Nasturi Seferi
Tarihler 1843’ün Haziran ayını gösteriyordu ve Hristiyan Nesturi seferi başladı. Nasturiler epey bir zamandır boyun eğmez bir tavır takınmışlardı. Vergi vermemeye de başlamışlardı. Oysa Bedirhan bu konuda çok titizdi. Bu yüzden Bedirhan epey bir süredir asi Nasturilere karşı bir sefer düzenlemeyi planlıyordu.Bedirhan Bey’i Nasturiler üzerine harekete sevk eden sebeplerden biri, Tiyari aşiretinin saldırgan tutumudur. Bu aşiret, nüfusunun çokluğuna ve mevkiine güvenerek 1843 yılında etrafındaki Kürt aşiretlerine meydan okumaya ve saldırmaya başlamıştır. Hatta bir aralık tâbi oldukları Bedirhan Bey’in emirlerini dinlemedikleri gibi, gönderdiği adamlarını da kılıçtan geçirmişlerdir. Daha sonra Tiyariler, Yukarı-Pervari köyünün kuzeyinde, Büyük Zap nehrinin batı tarafında bir Müslüman köyü olan Sersepi’de de iki Kürt seyyidini öldürmüşlerdir. Akabinde hem seyyidlerin hem de daha önce öldürülmüş olan Bedirhan Bey’in adamlarının kanlı gömleklerini kendisine göndermişlerdir.
Bedirhan bunu savaş ilanı olarak algıladı. Zaten diğer Kürt beyleri de (Amediyeli İsmail Paşa, Hakkarili Nurullah Bey) Nasturilerin son zamanlardaki tavırlarından memnun değillerdi. Nurullah Bey, defalarca Bedirhan Bey’e Nasturilere karşı sefer düzenlemeyi teklif etmişti.
Bedirhan, nihayet kararını verdi ve bütün Kürt beylerine haber saldı. Nesturilere karşı bir ordu oluşturdular. Bu ordu Van’dan Rewanduz’a ve Dicle’den İran sınırına kadar olan bölgeden toplanmıştı.
Kürt Ordusu harekete geçti ve Kutran Geçidi’ni tırmanırken ilk direnişle karşılaştı. Savaş başladı.Bazı kaynaklara göre Tiyar’a düzenlenen bu sefer sırasında 10 bin, bazılarına göre ise 20 bin Nesturi öldürüldü. Bedirhan Müslümanların evlerine beyaz bayrak asmalarını emretti; yanlışlıkla evleri yakılmasın diye.
Hristiyan Nasturi‘lerin öldürülmesi dünyada tepki ile karşılandı ve İngiliz, Fransız ve Rus konsoloslukları Osmanlı’yı mektup bombardımanına tutarak, Bedirhan’ı durdurmalarını ve yaptıklarından dolayı cezalandırmalarını istediler.
Bazı tarihçilerin iddaa ettiği Nasturi olayından haberimiz yok ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır.Bununla birlikte Osmanlı devleti de bu olayda bir nebze pay sahibidir. Musul Paşası (Valisi), Nasturi patriği Mar Şamun’a gönderdiği bir mektupta olası bir savaşta ”Kürtlere karşı Nesturileri desteklekleyecektir” ifadeleri ile Nasturi‘leri Bedirhan‘a karşı kışkırtıyorlardı.
Bedirhan-Osmanlı Savaşı
Osmanlı hükümeti, biraz da batılı devletlerin ısrarıyla Bedirhan’ın varlığına son verme konusunda harekete geçti. Osmanlı, ilk etapta bu işi barışçıl yollarla çözmeyi ümit ediyordu. Bu amaçla Diyarbekir Valisi Hayreddin Paşa, Cizre’deki Nakşibendi şeyhlerinden Salih, İbrahim ve Azrail Efendilere Nisan 1847’de yazdığı mektupta, kendisinin Nakşibendi tarikatı müridlerinden olduğunu,Bedirhan Bey’in de Nakşibendi tarikatına dahil bulunduğunu işittiğini tarikat kardeşliği münasebetiyle Bedirhan Bey’e nasihat etmelerini ve Bedirhan’ı teslim olmaya ikna etmelerini istemiştir.
Fakat, Bedirhan Bey’in ikna olmaya hiç niyeti yoktu. Bunu Anadolu Ordusu Komutanı Müşir Osman Paşa’nın raporundan takip edelim:
Kaymakam Ahmet Bey’in ifadesine göre, Bedirhan Bey, üzerine varılırsa savaşacağını söylemiştir. Buna cevaben Ahmet Bey, ”size iki gün mühlet veriyoruz, güzelce düşünün. Mühlet bitinceye kadar hakkınızda hasım muamelesi yapılmayacaktır”. diye nasihat etmişse de, Bedirhan Bey, ”mühlete hacet yoktur. Hemen bir saat evvel yapacağınızı yapınız, geleceğiniz varsa, göreceğinizde vardır. Benim Orak (Evrah olacak, M.M) adında sağlam ve kuvvetli bir kalem var. Siz değil üç kral gelse zapt edemezler. Takatim kesilinceye kadar sizinle dövüşeceğim. Nihayet, baş edemediğim halde, kaleme çekileceğim.”diye cevap vermiştir.
Bedirhan’ı ikna yoluyla teslim alamayacağını anlayan Osmanlı, büyük bir ordu kurmak için hazırlıklara başladı. Artık Mısır sorununu da halletmiş olan Osmanlı, bütün gücünü bu ordu için seferber edebilirdi. Nitekim öyle de oldu; Urfa’dan Harput’a, Erzurum’dan Bağdat’a ve Musul’a, birçok yerden ordular çağrıldı. Oluşturulan bu muazzam ordu yaklaşık 35 bin kişiden oluşuyordu ve iki koldan harekete geçti. Sağ kanada Müşir Osman Paşa, Sol kanada ise Ferik Ömer Paşa komuta ediyordu.
Ferik Ömer Paşa komutasında 2 Temmuz 1847’de harekete geçen sol kanat ordusunun hedefi Van bölgesine hakim olan Han Mahmut ve Abdal Han’ dı. Ferik Ömer Paşa, iki Kürt bey üzerinde hakimiyet kurdu.
Bu arada ordunun sağ kanadına komuta eden Müşir Osman Paşa da Bedirhan Bey’i hedef alarak Diyarbekir üzerinden Botan’a yönelmişti.
Bedirhan, 35 bin kişilik tam teçhizatlı Osmanlı ordusuna, 15 bin kişilik sınırlı imkanlara sahip ordusuyla karşılık verecekti. Buna rağmen, ilk çarpışmada Bedirhan’ın kuvvetleri galip geldi. Bundaki en büyük etken, bölgenin dağlık olması ve Osmanlı kuvvetlerinin bölgeye yabancı olmasıydı.
Umduklarını bulamayan Osmanlı bir kez daha hilleli yollara başvurmuş ve Bedirhan Paşa’nın güçleri arasında ikilik sokmayı başarmışlardır. Bazı kaynaklar “Osman Paşa, Bedirhan Paşa’nın sarsılmaz direnişini görerek savaşa devam etmekle beraber, asırlık Osmanlı hilekarlığına başvurdu. Rüşvet ve sınırsız yüksek rütbe vaatleri ile Bedirhan Paşa’nın güçlü müttefikleri içinde hainler bulmaya çalıştı ve muvaffak oldu. Ne gariptir ki, bu hain kişi, Botan ordusunun sol kolu kumandanı olan, Bedirhan Paşa’nın yeğeni Yezdan Şer’in ta kendisi idi. Yezdan Şer ileriyi iyi görmeyen, zayıf bir yeteneğe sahip olduğu için, Osmanlı’nın vaatlerine kandı ve amcasına, velinimetine ve ırkına ihanet etti. Düşman safına geçti. Dolayısı ile, Bedirhan Paşa’nın hiç ummadığı bir şeydi. Yezdan Şer Cizre’yi Osmanlı’ya teslim etti”.
Evet Bedirhan, hiç ummadığı bir olayla karşılaştı: Cizre’yi savunması için görevlendirdiği yeğeni Yezdanşêr, Müşir Osman Paşa’nın vaatlerine kanarak saf değiştirdi ve Bedirhan’ın gözü gibi baktığı Cizre’yi Osmanlı güçlerine teslim etti.Gizli cephanelerin yerleri ortaya çıkmış ve silah fabrikası Osmanlılarca ele geçirilmişti. Bu arada Kars, Van ve Muş’ta da Kürt aşiretleriyle Osmanlı askerleri arasında küçük çaplı çatışmalar meydana geliyordu. Bir sonraki çatışmada Kürt beylerinin yardıma geç ulaşması sonucu Bedirxan Bey, böylelikle bu ihaneti ömrü boyunca unutmayacak, affetmeyecektir. Onun yanında kimse, Yezdanser’in adını anamazmış.
Yezdanşêr’in Bedirhan’a İhanet etmesindeki en önemli etkenin kıskançlık olduğu anlaşılıyor.
Bu arada Bedirhan, hiç beklemediği bir anda uğradığı ihanetin şokunu bir an önce atlatarak harekete geçti. Kuzeydeki bütün birliklerini Cizre’yi tekrar almak için seferber etti ve çok geçmeden Cizre’yi tekrar ele geçirdi. Ancak, bu durum uzun sürmeyecekti. Zira, Bedirhan’ın ordusu, kuzeyde Osman Paşa’nın birlikleriyle yaptığı çarpışmalarda yorgun düşmüştü. Bununla birlikte, Bedirhan Cizre’ye girer girmez, ordusunda şiddetli bir kolera hastalığı baş gösterdi.
Osman Paşa, Bedirhan’ın Cizre’yi tekrar almasına pek de üzülmüyordu. Aksine, bu beklediği ve İstediği bir durumdu. Zira, Cizre’yi dört taraftan sarması, Bedirhan’ı yakalaması için yeterliydi. Nitekim, öyle de oldu. Osman Paşa’nın, yeni kuvvetler ve erzak ikmali yapma gibi olanakları olmasına karşılık, Bedirhan’ın böyle bir şansı yoktu.
Savaşın kendi aleyhine devam ettiğini gören Bedirhan, başkentini istemeyerek de olsa, terk ederek, beş yüz kadar adamıyla 24 Temmuz 1847’de Evrah (Ewrax) Kalesi’ne sığındı.
Bedirhan, kendisine Büyük Reşit Paşa’nın kaleminden çıkan ”Amanname” ile, eğer teslim olup İstanbul’a gelirse canına, malına ve ailesine dokunulmayacağı hakkında bir mektup gönderildikten sonra, 28 Temmuz 1847’de teslim oldu.
Bedirha önderliğindeki bu büyük çaplı hareket bitirilmiş oldu.
Daha sonra Osmanlı Hükümeti bu isyanın bastırılmasında emeği geçenleri çeşitli şekillerde ödüllendirdi. Öncelikle, İsyanın bastırılmasından dolayı çıkarılan ferman bütün memlekette okunarak, padişahın memnuniyeti bildirildi. Daha sonra, isyanın bastırılmasında payı olanlara “Kürdistan Madalyası” verildi. Bu madalya, 29 mm çapında, bir yüzünde padişahın tuğrası, öbür yüzünde kabartmalı bir dağ dizisi ve bunun yukarısında “Kürdistan “, altında “sene 1263” yazılı, altın ve gümüşten dört türlü olarak çıkarıldı. L türden olanlar sadrazama, serasker paşaya, Orduyu Hümayun müşirine; H. türden olanlar, ayaklanmayı bastırma işine katılan ferik ve liva paşalara, defterdara, Musul, Harput, Sivas ve Erzurum valilerine; III. türden olanlar, miralay ve mülazım rütbesinde olanlara; gümüş olan IV. tür madalyalar ise çavuş ve bölük eminlerine verildi.
İsyanın bastırılmasına en az Osmanlı yönetimi kadar sevinenler, tabii ki batılı devletler oldu. Osmanlı hükümeti, tıpkı isyan sırasında olduğu gibi, bu kez tebrik mesajlarına boğuldu.
Bedirhan Bey ve ailesi,Girit’in Kandiye şehrine 31 Ekim 1847’de vardılar. Girit’e gitmek İstemeyen ailesinden bir kısmı İstanbul’da kaldı.49 Bedirhan’ın şeyhi Abdulkuddus Efendi ve Şeyh Abdulgani de Girit’e gönderilenler arasındaydı.
Bedirhan,Girit’teki yaşamı boyunca bir nevi gözetim altında tutuluyordu. Kendisinin oradan kaçıp tekrar “tehlikeli işler” peşinde koşmasından korkuluyordu. Fakat, zamanla Bedirhan, kendisinin bir daha Kürdistan’ı hiç göremeyeceğini anladıktan sonra Girit’i yeni yurdu olarak kabul etti.
Girit’te 1856’da çıkan Yunan ayaklanmasının bastırılmasında büyük rolü oldu. Bu vesileyle kendisine, Mir-î miranlık rütbesiyle Paşalık unvanı verildi. Ayrıca kendisine, eğer isterse İstanbul’a gelebileceği ve orada oturabileceği söylendi. Hatta, Anadolu tarafında olmamak kaydıyla, Rumeli tarafında, kendisine bir memuriyet (Rumeli Valiliği) verilebileceği de bildirildi.
Bedirhan Bey on yıl kadar Girit’te oturduktan sonra, İstanbul’a gelmeyi kabul etti. Burada yaklaşık sekiz yıl kaldıktan sonra, ömrünün son yıllarını geçirmek üzere Şam’a gitti. Birkaç yıl sonra, 1869’da fırtınalı yaşamı son buldu.Kürdistan’da ölmek istediğini sultana bildirdiyse de bu isteği kabul görülmedi.
Botan Mir’i Bedirhan Bey öldüğünde, geride 62 kişilik bir aile bıraktı. 4 hanımı, 21 oğlu, 21 kızı, 10 torunu vardı.
Emir, ölmeden önce bütün çocuklarını yanına çağırarak, onlara vasiyetini açıkladı. Vasiyeti şöyleydi:
“Hepiniz evlerinizde çocuklarınızla Kürtçe konuşun; eğer onlarla Kürtçe konuşmazsanız Kürtçe’yi unutursunuz; Kürtçe’yi unutursanız Kürdistan’ı da unutursunuz; Kürdistan’ı unutan benim evladım değildir.”
BEDİRHAN BEY’İN KİŞİLİĞİ
Bedirhan Bey, Kürdistan tarihinde eşine az rastlanır biçimde, bütün Kürt beylerinin hakimiyeti altına alabilecek kadar otorite sahibi ve zekiydi. Hırslıydı, döneminin en büyük devletlerinden olan Osmanlı’ya kafa tutacak kadar.Görev saatlerinde bile zikir yapacak kadar dinine bağlıydı. Osmanlı ordusu gibi güçlü bir orduyu defalarca yenebilecek kadar iyi bir askerdi. Kendisini ve ülkesini ziyaret eden batılı gezginlerin hepsini şaşırtacak derecede yönetim işinde başarılı biriydi.
Bedirhan Bey’in, hiçbir zaman birlik olamamalarıyla ünlü Kürt beylerini kısa sürede tek bir çatı altında toplayıp, bir tür konfederasyon kurmasıgibi zor biş iş yapmış ve geniş kitleleri bir mıknatıs gibi kendisine çekmiş saygınlıklarını kazanmıştır.
SONUÇ
Mir Bedirhan, hiç şüphesiz, Kürt tarihinin en renkli ve önemli şahsiyetlerinden biridir. Onun bu önemi, sadece Kürt tarihindeki ilk ulusal başkaldırıya önderlik etmesinden değil, aynı zamanda Kürt tarihinde eşine az rastlanır biçimde büyük bir alanı hakimiyeti altına alması ve hükmettiği bölgede her anlamda birliği sağlayabilmesinden de kaynaklanıyor.
Bedirhan Hareketi,kimilerinin iddia ettiği gibi feodal nitelikli bir hareket değildir. Bu ayaklanmayı diğer aşiret liderlerinin kendi konumlarını güçlendirmek için çıkardıkları ayaklanmalardan ayrı tutmamız gerekir. Çünkü, bu tür ayaklanmalarda, aşiret liderleri, diğer komşu aşiretleri kendisine rakip olarak görür ve öncelikle bunlarla mücadeleye girer. Oysa Bedirhan’ın ayaklanmasında bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Bildiğimiz gibi, Bedirhan’ın ayaklanmadan önce yaptığı ilk iş, diğer aşiret liderleriyle bir “Kutsal İttifak” imzalamasıdır. Bu da gösteriyor ki, Bedirhan Bey hareketi aşiretler üstü (ulusal) bir hareketti. Evet, Bedirhan bir aşiret lideriydi; fakat onun salt bu özelliği, yürütmüş olduğu hareketi feodal nitelikli olarak açıklamamıza yeterli kanıt oluşturmaz.
Bedirhan ayaklanmasının tam da tüm dünyada ulusal başkaldırıların ortaya çıktığı bir dönemde cereyan etmesi bir tesadüf değildir. Bu bağlamda, bu ayaklanmayı, öncesindeki feodal Kürt beylerinin çıkardığı ayaklanmalarla bir tutmak yanlıştır. Bedirhan ayaklanması tam manasıyla bir ulusal kurtuluş mücadelesidir.
Bedirhan Bey, öldükten sonra, geride bıraktığı ailesi de boş durmamıştır. Torunları, Bedirhan’ın vasiyetini yerine getirdi mi bilinmez; ama en azından birinci kuşak torunları için bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira, 1898’de Kahire’de çıkan ilk Kürtçe gazete “Kürdistan”ı, Bedirhan Bey’in oğlu Abdurrahman çıkarmıştır. Yine
Bedirhan’ın torunlarından Celadet Ali Bedirhan (Emin Ali Bey’in oğlu) ilk Kürtçe latin alfabesinde önemli çalışmalar yapmıştır.
Günümüzde yaşayan Bedirhaniler, garip bir şekilde, kendilerinin bu soya mensup olduklarını saklamaktadırlar.
Halen yaşayan ünlü Bedirhaniler arasında, eski Dışişleri Bakanlarından Emre Gönensay’ı ve “Yaşayan tarih” lakaplı tarihçi Cemal Kutay’ı sayabiliriz.
www.kürtler.com
o dönemki Kürtlerin hatta Kürt Asiretlerin birbiriyle ugrasmasi Avrupanin
Feryadina bakan osmanli Dini Tahrike getirenler Kurdistanin bugün günümüzde bile kurulmamasi büyük rol oynamaktadir.Firat Akalin